Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası...

Cumali hocayı tanımak ayrıcalıktır
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ÜMİTSİZ BEKLEYİŞ (PART_2)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
crowone




Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 06/03/09

ÜMİTSİZ BEKLEYİŞ  (PART_2) Empty
MesajKonu: ÜMİTSİZ BEKLEYİŞ (PART_2)   ÜMİTSİZ BEKLEYİŞ  (PART_2) Icon_minitimeCuma Mart 06, 2009 9:43 pm

buğulanmış, kelimelerin boğazda düğümlendiği hissedilmişti. Kimi zaman da sahte tebessümlerle gülmüşlerdi, daha doğrusu güldüklerini zannetmişlerdi.
Üç yüz atmış beş sayfalık nice hikâyeler yaşanmıştı. Her günü bir yaprak sayfa etmeyen yirmi bine yakın sayfa bir gecede okunup bitmişti. Ardından koşulan dünya işte buydu. Ne gerçekti ne rüya… Suya bir hayal düşmüş, bir resim nakşolunmuştu. Boyası, ışığı, tualı hepsi de sahteydi.
Cana düşen ateş bazen sevda oluyor, kimi zaman da dert… Kendisinin can ateşi onulmaz bir illet olmuştu. Benliğini dirhem elinden alıyor, her geçen saat ıstırabını bir kat arttırıyordu. Vücudu, iflasın eşiğine gelmiş tacir gibi eriyip bitiyordu. Dua ediyor, sabrediyor, günahlarına tövbe ediyordu. Biliyordu ki korku ruhu kemirir. Korkunun ilacı sabır ve şükürdü. Bu illete kimse yakalanmasın diye Allah’a niyaz ediyordu.
Gün gelecek, söz bitecek, dil tutulacak, göz son kez kapanacak; gerçekle, mutlak gerçek ölümle yüzleşecekti. Bütün güzel yüzlerin, ceylan bakışlı gözlerin toprak olduğu gibi, kendisi de topraklaşacaktı. Geldiğine dönecekti. Fani âleminden bakı âleme…
Mart ayının yirmisi… O gece Cemal karışık bir rüya görmüştü. Rüyasını hayra yormaya çalışıyordu.
Okula gitmek üzere evden çıkmaya hazırlanıyordu. Telefon ardı ardına çalmaya başladı. Ürperdi bir an. ‘’Hayırdır inşallah’’ temennisiyle telefonu açtı. Telefonun karşısındaki ses, eşinin, yirmi üç yıllık hayat arkadaşının sesiydi. Ağlıyordu.
- Cemal… Ağabeyimi kaybettik… Hemen yola çıkın… Cenaze öğleden sonra kaldırılacak… Cenaze kalkmadan gelmeye çalışın, cenazeye yetişin ne olur…
Cümlenin devamını dinleyemedi. Cemal olduğu yere yığıldı, bir müddet öyle kalakaldı. Oğlu, evin en küçüğü Ömer’i, kendisini teselli etmeye çalışıyordu. Dudaklarından ‘’Ondan geldik, ona döneceğiz’’ ayeti dökülüvermişti.
Ağlamamaya çalıştı ama nafile, gözyaşları sağanak halinde yere dökülüyordu. Oğlu da ağlıyordu, hıçkırarak…
Yarım asırlık çınar devrilmiş, kansere yenik düşmüştü. Kanser bir kez daha kazanmıştı, bir kez daha…
Konya’m, evliyalar şehri canım Konya’m, niye böyle mahzunlaştın? Sen de mi koca çınarın ardından ağlamaktasın… Bu hıçkırıklar senin mi?
Avlu insanlarla dolup taşmıştı. Feryat edenler, birbirine sarılıp ağlayanlar… Teselli edici sözlerin gözyaşlarıyla kucaklaştığı, hüznün ve acının sarmaş dolaş olduğu elim bir manzara ortalığı kaplamıştı.
Biraz sonra cenaze arabası avlu içine girdi. Feryatlar bir kez daha canlandı. Çığlıklar, haykırışlar şiddetini yeniden arttırdı. Gözyaşları ırmağa dönüşmüş, ruhlar yıkanıp günahlardan arınmaya başlamıştı.
Cemal, tabut içinde yatan kayınbiraderinin, Mustafa abisinin, yüzüne son kez baktı. Boylu boyunca yatıyor, gülümsüyordu. Yüzü sarı, sapsarıydı. Limon gibiydi.
- Ne yatıyorsun Mustafa abi? Kalk, yatmak sana yakışmıyor, deyiverdi içinden. Ölen o değildi sanki. Dünyasını değiştiren kendisi değil, orada ağlayanlardı. Onların feryatlarına tebessüm ediyor, kalanların bu dünyada çekeceği çilelerine istihza ile gülüyordu.
Cemal heyecanlandı. Birden âlemlerin rahmetinin sözünü hatırladı. Gülümsemesi, yüzünün sarılığı dünya imtihanının kazanıldığının bir simgesi, bir müjdesiydi. O, bu çetin imtihanı kazanmıştı. Rahatlamıştı Cemal, oradaki kalabalığa doğru döndü;
- Ağlamayın, sevinin… Allah’a güzel bir emanet gönderiyoruz. Cennete güzel bir hediyemiz var. Ne mutlu ona, ne mutlu…
O güzel çehre vuslat anını sabırsızlıkla bekliyor, kavuşacağı sevgiliyi düşündükçe yüzünde güller açıyordu. Bizlere, zorlu imtihan adaylarına acıyor gibiydi. Bizim ona dua edeceğimiz yerde sanki o bize dua ediyordu.
Kuşlar sevinçle kanat çırpıyor, cennet ehlini birbirine müjdeliyor, selamlıyordu.
Gökyüzü top top beyaz çiçeklerle bezenmiş, büyükçe kırmızı bir gül ara sıra dışarıya çıkıp bu yüzü, cennet ehlini görmeye çabalıyordu.
Sabır ve şükür ile ruhunu teslim eden insanın başında gökyüzü nöbet bekliyordu. O gün yeryüzünün kuşatan rahmet ışıltıları gözleri kamaştırıyordu.
O, hala gülümsüyordu…



05.05.2008

C U M A L İ K A L I P
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ÜMİTSİZ BEKLEYİŞ (PART_2)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası... :: Biricik Hocamız Cumali KALIP :: Cumali Hocamız ve çok değerli yazıları...-
Buraya geçin: