Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası...

Cumali hocayı tanımak ayrıcalıktır
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 YÜREĞİMDEKİ BUZ 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ezgi_06
Admin
ezgi_06


Mesaj Sayısı : 54
Kayıt tarihi : 28/12/07

YÜREĞİMDEKİ BUZ 2 Empty
MesajKonu: YÜREĞİMDEKİ BUZ 2   YÜREĞİMDEKİ BUZ 2 Icon_minitimeÇarş. Ocak 09, 2008 10:45 pm

‘‘Allah’ım, dedi, sen büyüksün… Bana yardım et, bana dayanma gücü ver. Bizleri bu fakirlikten kurtar.’’
Cemal hem ağlıyor hem koşuyordu. Eriyen karların meydana getirdiği su birikintilerine basmamaya çalışıyor fakat başaramıyordu.
Tohum toprakla can bulur, gül dalında hayat… Kendisini dalsız budaksız topraksız cansız hissetti bir an. Bazı günler yaşamaktan bıkıyor, çaresizliğine tahammül edemiyordu. ‘‘Neden?’’ diye sorardı. ‘‘Böylesine fakirlik neden? On yaşında çocuğun hayatı böyle yüklenmesi, omuzlarına sorumluluk bindirilmesi neden?’’ Sorduğu sorulara cevap veremez, imdadına annesi yetişirdi:
‘‘Sabır oğlum, sabır, derdi, bu günlerin bir imtihan olduğunu unutma. İmtihanı kazanmanın bütün sıkıntılarına bedel olacağını unutma. Sabır… Sabır…’’
‘‘Bu günler elbet bitecek.’’ diyordu annesi. ‘‘Fani dünyanın sorumsuzu olmamak için sabır gerekir. Gönül hırkasını giyebilmek, dünya hırkasından soyunabilmek için sabır lazım. Dostlarla ağlayıp onlarla gülebilmek, can gözü ile görebildiği kadar gönül gözü ile görebilmek için sabır gerekmez mi? Sırrı yakalayabilmek, düşlerin ve ümitlerin hep sıcak kalacağı günleri yaşayabilmek için sabret oğlum. Af dalgalarının kıyılarımızı çılgınca döveceği günlerin hasretine biraz daha sabır…’’
Peygamber de sabretmemiş miydi? Canlar canı aşkına sabırlı olmalıydı. Hissettiği her şeyin sevgi gibi derin ve sonsuz olması için sabrını kaybetmemeliydi.
Okulun kapsına bu düşünceler içinde yoğrularak gelmişti. Sabır denizin dalgalarından sıyrıldı, hayatın acımasız yüzü ile bir daha karşılaşmamak için bir kez daha dua etti:
‘‘Allah’ım bana yardım et, beni koru.’’
Sınıf kapısının önünde durdu kapıyı çalmaya niyetlendi, korktu. Elini geri çekti, birkaç saniye öylece durdu. Öğretmen derse başlamış, hararetli hararetli konuşuyordu.
‘‘Kapıyı çalsam mı?’’ dedi Cemal içinden. ‘‘Yine kızacak yine dövecek…’’
‘‘Allah’ım, sen büyüksün.’’ dedi, bütün cesaretini topladı. Kapıyı çaldı.
‘‘Gir!’’
Ayla öğretmenin sesiydi bu. Kapıyı yavaşça açtı. İdamlık mahkum gibi idamını onaylayan hakimin ezici bakışlarını bütün benliğinde yaşayan, suçluluk duygusu içindeki bir mahkum gibi içeriye girdi. Korkudan tir tir titriyordu.
‘‘Öğretmenim, özür dilerim. Bir daha gecikmeyeceğim, beni affedin!’’
Son sözü söylemeye fırsat kalmamıştı
‘‘Terbiyesiz!... Ahlaksız!... Ne utanmaz şeymişsin sen!...’’
Ayla öğretmen sadece bağırıyor, öfkeden kuduruyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuş, kan beynine sıçramıştı. Cemal, zaten dar olan önlüğünün içinde iyice kaybolmuş, küçülmüş büzülüp kalmıştı bir tek kelime söyleyecek gücü kendinde bulamıyordu.
‘‘Şu üstüne başına bak! Çapulcu gibi pis… pis çocuk!...’’
Cemal’in başına kaynar sular dökülmüştü. Allah’ım, fakir olmak suç muydu? Fakir olmak Cemal’in elinde miydi? Simit satmak, küçük kardeşlerine birkaç ekmek almak, yüz gram zeytin, yüz gram çemen almak, onları doğurmak suç muydu? Alın deri akıtmanın neyi terbiyesizlikti? Yokluktan dolayı giyinememek pis olmak mıydı? Bütün fakirler pis miydi, utanmaz mıydı, terbiyesiz miydi?
‘‘Hayır’’ dedi, Cemal kendi kendine. ‘‘Dünyanın çirkinliğine bulaşmamış, bütün kötülüklerden arınmaya çalışan, kul hakkı ile ruhunda leke izleri olmayan bu fakir insanlar, bizler, temiz, tertemiz insanlarız.’’
‘‘Aç avucunu!’’
Cemal korkudan sımsıkı yumduğu avucunu açtı. Öğretmenine uzattı. O minicik eller titriyordu, küçücük bedeni titriyordu, yüreği titriyordu.
Hızla kalkıp inen sopalar Cemal’in yüreğini kanatıyordu. Avuçlarındaki yanma bütün benliğini esir alıyor, Cemal ağlıyordu…
‘‘Geç yerine edepsiz, geç!’’
Eli mosmor olmuştu. Soyadı gibi bahtı da karaydı, kara… Kapkara… Bir an gözleri kararıverdi, sendeledi, sıraya tutunmaya çalıştı.
‘‘Öğretmenim, Cemal bayıldı!’’
Cemal sıranın üzerinde hareketsiz duruyordu nefes almakta zorlanıyor, boğulacak gibi oluyordu Ayla hoca korkmuştu. ‘‘ Ya bir şey olursa!?’’ Hemen yanına vardı Cemal’in.
‘‘Koluna girin tuvalete götürün elini yüzünü yıkayın, açılır.’’
Yarım saat geçmişti aradan Cemal biraz da olsa kendine gelmişti üşüyor titriyordu. Acımasızlığın ve soğuğun sinsi işbirliği Cemal’i titretiyordu.
‘‘Sobanın yanına otursun, ısınsın…’’
Arkadaşları Cemal’i sobanın karşısına oturttular. Cemal bütün masumluğu ve çocuksu saflığıyla elini sobaya doğru uzatıp ısınmaya çalışıyordu. Sıtmalı bir hasta gibi sürekli titriyordu.
‘‘Ayaklarını uzat sobaya, ısın.’’
Birkaç saniye sonra öğretmenin gözü sabit bir noktaya takılıverdi. Cemal’in, ayakkabısını bastığı yerde su damlacıları vardı. Damlalar akmaya devam ediyor, su gölcüğü genişliyordu.
‘‘ Kaldır ayağını!’’
Cemal utana sıkıla ayağını kaldırdı. Öğretmen, Cemal’in ayakkabılarının altına daha dikkatle bakmaya başladı.
‘‘Hayır, olamaz, dedi, bu kadarı da olamaz!’’
‘‘Çıkart ayakkabılarını!’’
Cemal, utancından kızarıp bozarıyordu, yüzü, parmakları, bütün bedeni kızarmaya başlamıştı. Ayakkabıyı çıkarmaya çalıştı, başaramadı. Zorladı… Biraz daha zorladı… Ayakkabı ayağından çıkmıyordu. Ayakkabının tabanını kendine doğru çevirdi, öğretmenin gözlerini yuvalarından fırlatan manzarayı Cemal, kendisi de gördü. Ayakkabının delik yerinden buz parçası görünüyordu. Çorap ile ayakkabı buz ile bütünleşmişti.
Zorladı… Zorladı… Birden beton zemin üzerine el ayası büyüklüğünde bir buz parçası düşüverdi. Parçalara ayrılıp sağa sola dağıldı. O an sınıfın bütün öğrencileri Cemal’e, onun şahsında bütünleşen çaresizliğine baktılar.
Ayla öğretmen yutkundu bakışlarını Cemal’den kaçırmaya çalıştı. Gözleri birden buğulandı. Kendini tutmaya çalıştı, yapamadı. Yanaklarında aşağıya damlalar süzülmeye başladı. Sessiz sessiz ağlamaya başladı. Bu manzara karşısında yürekleri burkulan öğrenciler de ağlıyordu.
Ayla hoca o an insanlığından, insan kılığına bürünmüş canavar nefsinden, sorumsuz duygularından utandı. Öğrencilerinden utandı… Acımasız duyguların esaretinde yaşamaktan, bütün insanlıktan, yaratılmış her varlıktan utandı. Maneviyatsız maddecilikten utandı. Hakkını veremediği mesleğinden utandı… Gönlünde ilmik ilmik, damla damla rahmet tomurcuklarını yeşerten Yaratıcı’dan utandı. Güller gülü’nden utandı…
Utancından kızaran yüzünü yerden kaldırdı. Cemal’e masumiyet abidesine, rahmet vesilesine baktı. Titreyen bir sesle:
‘‘Cemal, dedi, beni affedecek misin, affedebilecek misin?’’
O minimini yavru, hayatı henüz dokuzunda, onunda tanıyan zavallı çocuk, öğretmenin yüzüne bütün saflığı ile baktı, boynunu büktü, bütün samimiyetiyle:
‘‘Öğretmenim, ben size kızamam ki, dedi, sizi çok seviyorum.’’
O an Ayla öğretmenin dizleri titredi, gözleri karardı Cemal’e sıkı, sımsıkı sarıldı. Hıçkırarak:
‘‘Sen, ayağının buzlarını kırdın, kurtuldun. Ya ben?... Ben gönlümdeki buzları nasıl kıracağım? Bu buzlardan nasıl kurtulacağım? Bana yardım eder misin? Gönül buzlarımı kırar mısın? Cemal’im, canım evladım!...’’
Akan gözyaşları Ayla öğretmenin ruhunu kirlerden arındırıyordu. Cemal’in sevgisi insanlık alemini gaflet uykusundan uyandırmaya yetmişti.
O gün Toros ilkokulu’nu çepeçevre saran gökyüzünden yeryüzüne, o minicik yüreklere rahmet damlaları ince ince yağıyordu. O gün mahzun bir kalbin ağlaması kainatın merhamet kapılarını sonuna kadar açmıştı. O gün insanlık, gözyaşlarıyla yıkanıyordu…
Cumali KALIP
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://cumalikalipfan.yetkin-forum.com
 
YÜREĞİMDEKİ BUZ 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cumali Kalıp sevenlerin buluşma noktası... :: Biricik Hocamız Cumali KALIP :: Cumali Hocamız ve çok değerli yazıları...-
Buraya geçin: